Dikkat! Şirk Aramızda

Allah(c.c)'ın var oluşu, bilinmesi aklen zorunlu ve apaçık bir gerçektir. Dejenere olmamış bir insanın, fıtratı gereği yaratanını tanımaması mümkün değildir. Bu nedenle Allah(c.c)'ın zatını veya O'nun sıfatlarından bazılarını inkar eden insan, inkarının yol açtığı manevi boşluğu bir şekilde doldurmak zorundadır. İşte bu noktada şirk kavramı karşımıza çıkmaktadır.

Şirk; herhangi bir varlığın Allah(c.c)’ın zatında, sıfatında, mülkünde, otoritesinde ve fiillerinde payı olduğuna inanmak ya da İslam’ın ibadet olarak kabul ettiği bir eylemi, Allah(c.c)’tan başkasına yapmaktır. Şirk en önemli iman sorunudur; zira özünde Allah(c.c)'a noksanlık izafe etmek vardır. Bu nedenle de Kur'an'da tevbe edilmediği takdirde affedilmeyeceği bildirilmiştir (bkz. Nisa/48, 116).

Şirk koşanlar müşrik olarak isimlendirilir. Şirk kafirliğin nedeni olduğundan her müşrik kafir, her kafir de aynı zamanda müşriktir. Şirkin şekli ve düzeyi kafirliğin türünü belirler. Örneğin ateistlik mutlak, yani tam şirktir. Çünkü bunların Allah(c.c)'a izafe ettikleri noksanlık, yaratıcı olmadığını sanarak O'nu tamamen yok saymalarıdır. Kendi heva ve heveslerini O’na eş koşarlar (bkz. Casiye/23-24). Deistlikteki şirk ise ateistliğe göre kısmidir. Şöyle ki; Allah(c.c)’ı ilah olarak kabul etmekle beraber, O’nu rab olarak tanımadıklarından hükmüne boyun eğmezler.

Geleneksel anlamda müşrik deyince akla gelen ilk şey, Allah(c.c)'a inanmayıp heykelin karşısında yere kapanan insanlar gelir. Oysa bu müşrik tanımı bir halk efsanesidir; çünkü mekkeli müşrikler Allah(c.c)'ın varlığına ve yaratıcı olduğuna inanıyorlardı (bkz. Yunus/31; Müminun/84-89; Ankebut/61, 63; Lokman/25; Zümer/38; Zuhruf/9, 87). İçlerinde ahirete inananların, hatta namaz kılanların dahi olduğu söylenmektedir. Öyle ki; mealen “Vay haline o namaz kılanların…” şeklindeki kınama ifadesiyle başlayan Maun Suresinin iniş sebebinin de Mekkeli müşrikler olduğu ileri sürülmüştür (bkz. Maun/1-7).

Öncelikle bilinmeli ki; Mekkeli müşriklerin inançları sadece onlara özgü değil, kıyamete kadar dünyanın her yerinde görülebilecek türden sapkınlıklardır. Nitekim sinsi şeytan, her topluma içinde bulundukları çağın şartlarına uyarlayarak şirki sevdirmeye devam etmektedir. Onun tuzağına düşenler kendilerini doğru yolda sandıkları için, kıyamet gününde "vallahi biz müşriklerden değildik" (bkz. Enam/23) diyerek şaşkınlıklarını dile getireceklerdir. Allah(c.c) muhafaza etsin; ne kötü bir akıbet!

Çağımız dünyası, adeta bir putlar galerisine dönüşmüş durumdadır. Adı konulmamış bu putlara karşı mücadele vermek, oldukça zor ve karmaşık bir hale gelmiştir. Çünkü bunlara olan tutkunun, onları nasıl putlaştırdığının izahı zorlaşmıştır. Bugünün putları küçük, ama etki alanları oldukça büyüktür. Para, ırkçılık, akıl, bilim, teknoloji, siyaset, lider, devlet, ideoloji, mezhep, tarikat, cemaat, moda, sanat ve sporu günümüz putlarına örnek olarak sayabiliriz.

Kur'an'da insanlar için, "Onların çoğu, şirk koşmadan Allah'a inanmazlar." (Yusuf/106) buyrulmaktadır. Bu ayet, şirke düşmeme noktasında son derece dikkatli olmamız gerektiğini bize hatırlatmaktadır. Bunun için, öncelikle şirkin ne olduğunun iyice bilinmesi gerekir. Zira şirkin ne olduğunu bilip kavramadan ondan sakınmak kolay değildir. Bu nedenle müşriklerin özelliklerini anlatan ayetleri iyice öğrenip, kendini şirkten korumak her müslümanın asli görevi olmalıdır. Aksi takdirde kişi, ucundan bucağından bulaşarak farkında olmadan şirk koşar hale gelebilir.

Şirki şu başlıklar altında özetlemek mümkündür;

TAPMAKTA ŞİRK

Şirkin en açık ve net olan şeklidir. Allah(c.c)'tan başka canlı veya cansız varlıklara (güneş, ay, yıldızlar, ateş, yarı veya tam ilah zannedilen insan ve hayvanlar gibi) tapınmak ve onlara ibadet etmektir. Bu şirkin bir de Allah(c.c)’la beraber başka ilahlara tapılması şeklinde olanı vardır. Hıristiyanlıkta sonradan uydurulan teslis inancını, buna örnek gösterebiliriz (bkz. Tevbe/30; Maide/72).

KULLUKTA ŞİRK

"Rab" kelimesi bir bakıma yaratılanların talim ve terbiye ile sevk ve idaresini temsil eder. Bir kulu rab edinmek için illaki ona: “Bu benim rabbimdir.” demek gerekmez. Bu yetkileri bir kula layık görüp o kulun izin de giderseniz, o sizin rabbiniz olmuş olur. Tevbe Suresinin 31 nci ayetinde mealen, "Onlar, Allah'dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'dan başka hiçbir ilah yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir." buyrulmuştur. Bu ayetin tefsiri niteliğindeki bir hadis şöyledir:

"...Adiy b. Hatim(r.a), Medine’ye geldi. O, Tay Kavmi'nin lideriydi. Boynunda gümüş bir haçla Resulullah(s.a.v)’ın huzuruna girdi. Resulullah(s.a.v) Tevbe Suresinin 31 nci ayetini okuyordu. Adiy b. Hatim(r.a), Peygamber(s.a.v)’e: 'Onlar, din adamlarına tapmadılar ki!' dedi. Reslullah(s.a.v): 'Evet, fakat din adamları, onlara helali haram, haramı helal kıldılar. Onlar da tabi oldular. Bu, onların din adamlarına ibadetidir.' buyurdu." (Tirmizi, 3095; İbni Ebi Hatim, 10057-10058)

Ayet ve hadisden net olarak anlaşılan şudur: Neyin helal ve haram, neyin emir ve yasak olduğunu belirleyen tek merci Allah(c.c)’tır. Kendine veya sıfatı her ne olursa olsun başka birine bu yetkiyi veren, Allah(c.c)’ın dışında başka bir rab edinmiş olur (bkz. Ali İmran/64; Zümer/3; Nahl/73; Furkan/41;Casiye/23).

HAMD VE ŞÜKÜRDE ŞİRK

Şirkin bu türünde toplumlarda iyi ve güzel şeylere vesile olan (örneğin yönetici, lider, komutan, patron ve ağa gibi) bazı seçkin insanlar, başarılarından dolayı kutsallaştırılarak putlaştırılır. Bu onlara nimetlerin yaratılmasında payları varmışcasına minnet duyma, onları gerçek değerlerinin üstüne çıkartma, kusurlarında bile bir üstünlük veya bir hikmet arama şeklinde tezahür eder.

Bu şekilde tabulaştırılan insanların tenkit edilmesine rıza gösterilmez. Nimetlerden mahrum bırakılma endişesiyle, bunlardan Allah(c.c)’tan korkar gibi korkulur; Allah(c.c)’tan daha çok onlara hamd ve şükür edilir (Fatiha/2; Enam/1; Lokman/12; Kasas/70; Ankebut/17, 25, 53; Zümer/38; Araf/194, 197; Yusuf/40; Ali İmran/175; Nisa/131; Teğabun/1).

İBADETTE ŞİRK

Kur'an'da çeşitli ayetlerde sırf Allah(c.c) rızası için değil de, sadece gösteriş olsun diye ibadet edenler kınanmıştır (bkz. Bakara/264; Nisa/38; Enfal/47; Nisa/142; Maun/6). Peygamber Efendimiz(s.a.v) "Ümmetim için gizli şirk ve şehvetten kaygı duyuyorum" demiş, "Sizden sonra da hala şirk olacak mı?" sorusuna, "Evet, fakat güneşe, aya, taşa ve puta tapmak şeklinde olmayacak, insanlar ibadetlerini riya için yapacaklar" cevabını vermiştir (Müsned, IV, 124).

Ayrıca dine sonradan sokulan şeyler (bidat), iyi bilinen ölmüş kişilerin aracı edinilmesi ve onlardan şefaat umulması, birtakım dileklerin gerçekleşeceği umularak yapılan türbe ve mezar ziyaretleri de şirk niteliğindedir (bkz. Enam/56; Kehf/110; Şuara/213; Kasas/88; Mümin/66; Cin/18; Zümer/43-44; Araf/37; Yunus/18, 106; Ahkaf/5-6; Nahl/20-21; Zuhruf/86).

EGEMENLİKTE ŞİRK

Yerlerin ve göklerin egemenliği, mutlak hükümran olan Allah(c.c)’a aittir (bkz. Araf/54; Kehf/26; Ali İmran/189; Maide/44; Taha/114). İlahi değil de beşeri kanunlara dayalı düzen kurmak, bir nevi yeni bir din oluşturmaktır (bkz. Şura/21). Zira din fert ve toplumla birlikte devleti de içine alan hayat biçimi demektir. Bunu Hz.Yusuf(a.s)’ın kıssasında Mısır kralının uyguladığı kanunların, onun dini olarak ifade edilmesinden anlamaktayız (bkz. Yusuf/76).

Kur’an’la bağdaşmayan kanunlara rıza gösterip riayet eden kişi, Allah(c.c)’a değil o kanunları yapanlara ibadet etmiş olur. Hem Allah(c.c)’ın kitabına iman ettiğini söyleyen, hem de başka hükümleri benimseyen insanlar Kur’an’da kitap yüklü eşeğe benzetilmiştir (bkz. Cuma/5). Eşek kitapla yüklüdür ama içinde yazanları bilmez, bilse bile ona uyup gereğini yapmaz; sadece taşır.

SEVGİDE ŞİRK

Herhangi bir varlığı Allah(c.c)’ı sever gibi sevmek, affedilmez günahlardan olan şirkin kısımlarındandır. Kişi daima beğendiği, hoşlandığı, sevdiği ve değer verdiği şeyleri yaratanın Allah(c.c) olduğunun bilincinde olmalıdır. Kişi ölümüne kadar bütün varlığıyla hayatını Allah(c.c)'a adamalıdır.

Bilindigi üzere Hz.ibrahim(a.s) evladını çok sevmeye başlayınca imtihan edilmiş, onu öldürmesi istenmiştir. Kendisi zor bir karar olsa da Allah(c.c)'ın emrini uygulamak için hazırlanmış, lakin son anda testi geçtiği kendisine haber verilmiştir (bkz. Saffat/100-110). İbrahim kıssasından alacağımız ders evlat, eş mal ve mülk gibi dünyevi şeyleri çok sevip; onlara Allah(c.c)'tan daha çok bağlanmamaktır. Zira bu da şirkin başka bir şeklidir (Bakara/165; Araf/189-190; Tevbe/24).

En doğrusunu Allah(c.c) bilir.

OKU

Küçük Günahlar Nasıl Temizlenir?

Bismillahirrahmanirrahim.

"Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız." (Nisa/31)

"Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır." (Hud/114)

"O iman edenler, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar. Onlar öfkelendikleri zaman da kusurları bağışlarlar." (Şura/37

"İyilik işleyenler küçük kusurlar hariç, büyük günahlardan ve çirkin davranışlardan uzak dururlar. Şüphesiz senin Rabbin, bağışlayıcılığı geniş olandır..." (Necm/32)

Şüphesiz Allah(c.c) Doğruyu Söyledi.

Ebu Hureyre(r.a) tarafından rivayet edilen bir hadis şöyledir:

Hz.Peygamber(aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim;

"Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde hergün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiç kir kalır mı, ne dersiniz?"

'Bu hal,' dediler, 'onun kirlerinden hiçbir şey bırakmaz!'

Aleyhissalatu vesselam:

"İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah onlar sayesinde bütün hataları siler" buyurdu (Buhari, Mevakit 6; Müslim, Mesacid 282, 666; Tirmizi, Emsal 5, 2872; Nesai, Salat 7, 1, 231; M).

Yine Ebu Hureyre(r.a) tarafından rivayet edilen başka bir hadis ise şöyledir:

Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki;

"Beş vakit namaz, bir cuma namazı diğer cuma namazına, bir ramazan diğer ramazana hep kefarettirler. Büyük günah irtikab edilmedikçe aralarındaki günahları affettirirler" (Müslim, Taharet 14, 223; Tirmizi, Salat 160, 214).

"Nerede ve hangi halde olursan ol Allah'tan kork. Kötülük işlemişsen hemen bir iyilik yap ki, o iyilik kötülüğün günahını silsin. insanlara güzel muamelede bulun." (Tirmizi, Birr ve Sıla, 55; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 5; Darimi, Rikak, 47)

OKU

Kafirlere Verilen Nimet ve Musibetlerin Hikmeti

Bismillahirrahmanirrahim.

Ali İmran-178 "İnkar edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz, onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.

Enam (43-45) "Keşke azabımız onlara geldiği zaman yalvarsalardı. Fakat kalpleri katılaştı ve şeytan yapmakta oldukları şeyleri onlara güzel gösterdi. Derken onlar kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, (önce) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Sonra kendilerine verilenle sevinip şımardıkları sırada, onları ansızın yakaladık da bir anda tüm ümitlerini kaybedip yıkıldılar. Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur."

Enam (63-65) De ki: "Bizi bu tehlikeden kurtarırsa elbette şükredenlerden olacağız" diye gizli ve aşikar O'na yalvarıp dururken, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır? De ki: "Allah, sizi ondan ve bütün sıkıntılardan kurtarır, sonra da siz yine ortak koşarsınız." De ki: "O'nun üstünüzden ve ayaklarınızın altından azap göndermeye, yahut sizi fırkalara ayırıp kiminizin kiminize hıncını tattırmaya gücü yeter." Bak, ayetlerimizi nasıl inceden inceye açıklıyoruz ki, onlar iyice anlasınlar."

Araf (182-183) "Ayetlerimizi yalanlayanları bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş helake yaklaştıracağız.Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım çok sağlamdır."

Tevbe-55 "Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah, bununla ancak onlara dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının kafir olarak çıkmasını istiyor."

Taha-131 "Onlardan bazı kesimlere, kendilerini sınamak için dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere gözünü dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha kalıcıdır."

Şüphesiz Allah(c.c) Doğruyu Söyledi.

Tefsiri:

Ali İmran/178 nci ayette, kafirlerin dünyada iradelerini serbestçe kullanabilmeleri için kendilerine fırsat verildiği ifade edilmektedir. Bu, Allah(c.c)’ın bütün insanlık için koymuş olduğu değişmez kanunudur. İnsanlar bu dünyada kendi hür iradeleriyle tercihte bulunurlar, diledikleri gibi yaşarlar. Ancak yüce Allah burada inkarlarına rağmen kafirlere böyle bir fırsat vererek onları serbest bırakmasının kendileri için hayırlı bir şey olduğunu sanmamaları gerektiğini, onlara sadece günahlarının artması için mühlet verdiğini, dolayısıyla bunun sevinilecek veya övünülecek bir şey olmadığını haber vermekte ve bu suretle onları uyarmaktadır. Çünkü insan kuvvetli bir imana, güzel bir ahlaka ve iyi bir amele sahip ise işte o zaman yüce Allah’ın ona verdiği fırsat, uzun ömür ve bol servet faydalı olur. Oysa inkarcılarda iman ve imana dayalı güzel amel yoktur. Bu sebeple onların ömürlerinin uzun, servetlerinin çok olması günahlarını arttırmaktan başka bir şeye yaramaz. Günahları arttıkça da azapları şiddetlenecektir. Bu sebeple yüce Allah onlar için alçaltıcı bir azap hazırlanmış olduğunu bildirmektedir.(Diy.İşl.Bşk.lığı Tefsiri)

Özetle Ali İmran/178 nci ve Tevbe/55 nci ayetler, hem müminler için bir teselli hem de kafirler için bir tehdittir. Zira müslümanlar şeytanın verdiği vesvesenin tesiriyle şöyle düşünebilirler: "Biz Allah'ın emirlerini yerine getirip yasaklarından uzak duruyoruz, buna rağmen sıkıntı içindeyiz. Fakat Allah'a karşı gelen, küfür ve günah işleyen kişiler rahat ve bolluk içindeler." İşte Allah(c.c), müminler böyle düşünmesinler diye bu ayeti indirmiştir. Böylece müminlere, kafirler ne kadar rahat içinde olurlarsa olsunlar bunun onların lehine değil aleyhine olduğunu ve hak ehlinin ölçüsünün dünya değerleri olmaması gerektiğini bildirilmiştir.

İnsanlar kıtlıktan bolluğa, hastalıktan sağlığa, sıkıntıdan esenliğe kavuştukları zaman, bunlarda kendileri için imtihanlar bulunduğunu düşünmeli ve her zamankinden daha dikkatli, daha sorumlu hareket etmeli, bu nimet ve imkanları veren yüce Allah’a minnet ve şükran hissi duymalıdırlar. Enam/45 nci ayette söz konusu edilen kavimler, bu imkanların bir imtihan olduğunu düşünerek uyarılara önem verecekleri yerde, kendileri için bir istidrac (yüce Allah’ın ayetlerini inkar edenlerin rızıkları hemen kesilip helak olmazlar. Hatta Allah Teala onların bir kısmına nimetlerini bolca verir de şımarırlar. Böylece günahları daha da artar. Neticede yüce Allah’ın azabı bilmedikleri bir taraftan ansızın gelir ve helak olurlar. İşte bu duruma "istidrac" denilir.), bir imtihan olan bu bolluk ve rahatlığa aldandılar; "sonunda kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları sırada" Allah Teala onları ansızın yakaladı. "Bir anda bütün ümitlerini yitirdiler; böylece artık zulmeden –yani şükretmeleri gerekirken küfredip başkaldıran– kavmin kökü kesildi." Bu şekilde ıslah olma ümidi kalmamış olan kötülerin Allah(c.c) tarafından yok edilmesi iyiler hakkında bir rahmet olduğu için, bu gelişmeleri anlatan ayetlerin sonunda "Her türlü övgü, alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur" buyurulmuştur. Rivayete göre Hz. Peygamber, "Bir topluluk günah işlemekte ısrar ederken yine de Allah’ın onlara istedikleri şeyleri verdiğini görürseniz bilin ki bu bir istidracdır" buyurmuşlar, ardından da bu ayeti okumuşlardır. (İbn Atıyye, II, 292)

EN ÇOK OKUNAN YAYINLARIMIZ: